Çok yoğun, epeyce uykusuz gece ile geçirdiğim koca bir iş yılının tam da yaz ayında Ramazan Bayramı peşine 8-9 günlük tatil planlamıştık.9 yıllık kesintisiz iş hayatımda her fırsatta gezdim ama nedense uzun uzun değil, kısa, resmi tatillerle birleştirilmiş kaçamak tatiller yaptık. Ardından doğum izni ve yine izin dönüşü yoğun mesai yüzünden alamadığım izinler... Neyse özetle, uzun ve dinlendirici, keyifli bir tatil yapma hayaliyle yola çıktık. Bayramı Kastamonu ve Sinop'ta geçirdikten sonra uzuuuuun bir yolculukla muhteşem yaz tatilimizin ilk durağı olan Kalkan'a ulaştık!:)
Evet, ulaşmak kolay olmadı.Hatta nerdeyse son anda vazgeçecektik! Ama dolambaçlı yollar, bitmek bilmeyen virajlar sonrası saklı bir cennet gibi geldi Kalkan bize:) "Neden daha önce gelmemişiz?" dedik. Geçen yıl gittiğimiz Santorini'de kıyıdaki evleri andırıyordu bizim Kalkan'daki evler de... Neyse gezi detaylarını ayrı bir postta yazarım.
İlk akşam harika bir manzara eşliğinde yemek yedik minik Boracığımızla:) Hatta ilk defa o kadar iştahlıydı ki, tabağındakileri tek tek çatalıyla kendi yiyordu. Yan masadakilerin hayranlıkları, laf atmaları, gelip yanağından makas almaları eşliğinde:) Sosyal çocuk Bora orda 1 saat içinde en az 12 kişiyle tanışıp hem Türkçe hem kendince İngilizce, hem de anlamadığımız başka bir dilde sohbet etti:)
Ertesi günü kısa keseyim, heyecanla gittiğimiz Kaputaş Plajı'ndan yüksek dalgalar yüzünden pek denize giremeden Kalkan merkeze geri döndük.Kalkan Plajı'nı Mehmet de ben de çok sevdik ama Bora'yı sokamadık:) O da kendine güzel bir abla buldu, onunla gölgede takıldılar:) (Çok konuşan ben yazarken de çok yazıyorum bunu farkettim!;) ) Velhasıl o günümüz de Bora'nın iştahının birden kesilmesi dışında güzel geçti:) Ertesi gün Fethiye ve Ölüdeniz bizi bekliyordu! Akşam yemeğini marinada uzatıp otele 11 gibi döndük.Boracık keyifle uyudu. Ama gece yarısı ateş ve karın ağrısıyla uyandı:( Hemen ateş düşürücü verdim ama sabaha kadar yanında bekledim.Ateşi bir an düştü, bir an yükseldi...Bir ara çok yükseldi hemen duşa soktum.Ben uykusuz sabahı ettiğimde ateşi düşmüştü ama karın ağrısı geçmemiş ve bir de ishali başlamıştı:(( Hem de nasıl bir ishal... Kahvaltıda iştahasızlık üstüne bir de içtiği bir yudum suyu ve yediği iki lokma karpuzu da kusunca iyice şaşırdık:( Hemen en yakın ve en büyük hastane olan Fethiye Devlet Hastanesi' ne gittik. Tahliller, serumlar...Sadece Bora'ya mı? Hayır tabi ki,hastaneye girdikten 10 dakika sonra bir yanda Bora bir yanda Mehmet serum yiyordu.İkisi birden ya zehirlenmiş, ya da başka birşey olmuştu. Bora'nın karın ağrısı da kıvrandırıyordu minik kuşumu:(( Tatilinin 3. gününde benim psikolojimi düşünün! O kadar üzgün ve mutsuzdum ki:( Yarım gün Fethiye Devlet Hastanesi'nde yattıktan sonra doktorun önerisiyle tatilimizi iptal etmeyip iki poşet ilaçla Fethiye'deki yeni otelimize geçtik. Mehmet'in umudu vardı hemen iyileşeceklerine dair ama nedense benim yoktu. O gün malesef hiç otel odasından çıkamadık.Bora'nın ishali dinmek bilmedi, daha ilk günden koca bir çöp poşeti bebek bezi atmıştık! Benim uyumlu, hiçbirşeye ağlamayan lokum oğlum karın ağrısından yerlere yatıyor, eliyle karnını parçalıyordu:( Mehmetse baygın gibi ağrıdan yatıyor arada bana yardım etmek için kalkıyordu:( Tam bir kabus gibiydi:( Mehmet çabuk toparladı ama Bora'ya ilaçların tesir etmemesi ve bırakın ishalinin geçmesi, ağrılarının bile dinmiyor olması beni mahvetti.Onu hiç bu kadar acı çekerken ve bir günde bu kadar süzgün görmemiştim:( O günü ve geceyi nasıl geçirdik hatırlamıyorum.Arada ben de kabuslar gördüm... Sabah olduğunda Bora'nın ishali daha da artmış ve bezinden yatağa, yorgana, heryere geçer olmuştu.Kahvaltı edemedi, su bile içemedi nerdeyse yarı baygın halde onu kucaklayıp acilen otelden çıkıp yine Fethiye Devlet Hastanesi'ne gittik.Yarım günümüz daha orda geçti...Ve artık İstanbul'a dönmeye karar verdik.Yol o sıcakta 15 dkda bir ishal, 20 dakikada bir kusan çocukla ve yorgun eşle o kadar zor geçti ki...13 saat. Yine de her anımı renklendirmeye çalışan, hastayken bile herşeyin pozitif tarafını görmeye çalışan ve beni önceliklendiren harika bir eşim ve lokum mu lokum bir oğlum olduğunu gördüm bir kez daha!:)
İstanbul'a döndüğümüzde doktorumuz Bora'yı muayene edip tahlilleri de yapınca bağırsak enfeksiyonunun ve kanındaki mikrop seviyesinin ciddi olduğunu söyledi. ve hemen yatışımız yapıldı. 5 gün, tam 5 GÜN de İstanbul'da hastanede yattık. Serumlar, antibiyotikler, yükselen inen ateşler... Huyu değişen bir çocuk... Uykusuz, bitkin anne - baba... abarttığımı sanmayın. Tabi ki her çocuk hastalanıyor, her anne başını bekliyor. Ama Bora daha 1,5 ay önce 2 kez havale geçirmiş, onun üstüne 1 kez de bronşit olmuştu:( Yine 4 gün hastanede yatmıştı ve bizi çok korkutmuştu.
Tanıyanlar biliyor, daha 36 günlüklen geçirdiği ağır zatürreyi, sonrasında geçirdiği bronşiolitleri...İştahsızlığını, hastalıklar yüzünden erkenden anne sütünü bırakmış olmasını...
Özetle, herşey üst üste geliyor gibi geldi bana Bora'nın sağlığı ile ilgili...Ve çok çooook bunaldım, ümitsizliğe kapıldım, çok sevdiğim işimi bırakmayı düşündüm hayalimdeki gibi 3 yıl sonra değil, hemen! Neyse ki yanımda "Hadi bir kahve iç gel, hadi kendine yeni bir kitap al gel, hadi kafanı dağıt gel..." diyen biri vardı, canım sevgilim vardı... Ve bana çok uzun gelen günlerin sonunda iştahı birden açılıp bir tabak erişteyi yalayıp yutan Bora! :)
Ben hep rahat bir anne olmamla övünürüm ama bu zor günlerde anneliğimi sorguladım yine."Ben oğluma iyi bakamıyorum sanırım" diye düşündüm.
O günlerde ve izleyen günlerde tam da iyi bir şansa ihtiyacım varken;
-Para çekmek isterken banka kartımı yutan ATM,
-İptal olan ve bir türlü gelmeyen, yanlış basılan kredi kartı,
-İş için önemli bazı evrakları okumam gerektiğinde kesilen elektrik,
-Sabah işe giderken duş almak istediğimde kesilen su,
-Acelem varken aşırı sıkışan trafik,
-Rast gitmeyen başka bi dünya iş...
Beni hiç şaşırtmadı biliyor musunuz? Klasik...Bu Derya'nın şansı...
(Tabi ki çok önemli konularda şanslı olduğumu biliyorum, sağlığımız yerinde, sevdiklerim yanımda!:) )
Ama öyle bir dönem geçirdim ki, dünyadaki herşey bana karşı ve hayatımı zorlaştırmaya çalışıyor gibi geldi. Şöyle 1 ay yatağa girip hiç çıkmamak, herşey yoluna girdiğinde uyanmak istedim... :)
Hayat...
Geçiyor...
Havale geçirdiğinde ve kene ısırığı şüphesiyle o ambulansta başka bir hastaneye, ben de pijamalarımla gece uçağında onun yanına uçarken "Ona birşey olmasın, ben öleyim Allah'ım!" diye dua etmiştim, adaklar adamıştım. Çok şükür iyileşti...Kimbilir daha kaç kez hastalanıp bizi korkutacak.Büyüdüğünde biryerle bu satırları bukup da okursan sevgili oğluşkam, koca bebeğim unutma : "Seni yeryüzündeki herşeyden daha çok seviyorum!"
Derya
:(((Canım benim, bu aralar inan yoldızlarda birşeyler vardı, geldi geçti..Allah sağlığınızı, mutluluğunuzu daim etsin..Malesef bazen üst üste geliyor.Tabi konu evladın olunca dayanmak çok zorlaşıyor.Umarım bir daha hiç yaşamazsınız canım:( Sarıldım öptüm tatlım:)
YanıtlaSilCanım bir annenin en zor tecrübesi bebeğinin hastalığı. Kimbilir ne zor günler yaşıyorsun. Umarım hepsi geçmişte kalmıştır ve bir daha hiç ama hiç tekrarlanmaz.
YanıtlaSil