Sayfalar

3 Ocak 2011 Pazartesi

Paflagonya - Kastamonu Gezisi

  

Anadolu'da zamanın donduğunu hissettiğiniz kentler vardır. Sokakları sakin, insanları huzurlu, seması aydınlık olur. Yürürken etrafta mutlu yüzler görebilirsiniz. Böyle yerlerde memur olmak da, işçi olmak da, esnaf olmak da güzeldir. Metropollerdeki alışveriş merkezlerinden çantalar dolusu aldığınız ürünler burada aldığınız bir sabun kadar memnun etmez sizi... Müşteri olmak, alışveriş yapmak ihtiyacı gidermek içindir, para harcamak için değil... Parklarda birbirine selam veren, yabancıya "hoşgeldin" diyen, birbirine çay ikram eden güler yüzlü ihtiyarlar oturur. Horoz sesi, kuş cıvıltısı ile uyanır; pencereyi açtığınızda temiz ve derin bir nefes alabilirsiniz. 
Komşunun biri kahvaltıya davet eder, diğeri kahveye... Köy pazarına gider, "hormonlu mu, değil mi?" diye düşünmeden taze sebzeler alırsınız.  Biraz gezmek isteseniz gezilecek yerlere yürüyerek gidersiniz. Daha uzağa gitmek isteseniz minibüse bindiğinizde değil, inerken ücreti ödersiniz. Kasaba meydanından davul zurna eşliğinde, balonlarla süslenmiş bir araba geçer; peşine takılıp koşmak istersiniz... Dedesinin elinden tutmuş, gelin alayını izleyen çocuk olmak istersiniz... Böyle yerlerde çocuk olmak da güzeldir, yaşlı olmak da... 15 yaşındakiler 15 yaşında gibi, 40 yaşındakiler 40 yaşında gibi görünür; göründükleri gibi olmak isterler...

Kastamonu da bu kentlerden biri. Yıllar sonra tekrar gittiğimde, çocuk zihnimde masalsılaştırdığımı sandığım bu şehrin gerçekten de bir "masal kenti" olduğunu anladım.

Onu masallaştıran Karadeniz'in derin suları ve fırtınaları olduğu kadar Anadolu'nun tarihidir de. Tarihi zenginliğini Hititler, Frigya ve Lidyalılar'dan alan Kastamonu'nun toprakları M.Ö. 4. yüzyılda Persler'in eline geçmiş; Romalılar devrinde bölgeye "Paphlagonia (Paflagonya)" adı verilmiş. Yazılı kaynaklarda Paflagonya Bölgesinden ilk bahsedilen yerin ünlü ozan Homeros’un Troya Savaşını anlattığı İlyada adlı eseri olduğu biliniyor.

Antik dönemin başlarında “Paphlagonia” olarak adlandırılan Kastamonu ve bölgesinde M.Ö. 65-64 yıllarından itibaren Roma hakimiyeti yaşanmaya başlar. Roma bölgenin kültür dokusuna nüfuz edemese de kendini bölgenin metropolisi yani başkentliğini de yapan Taşköprü’deki antik Pompeiopolis kentinde gösterir.
Çanakkale Savaşları'nda Kastamonu halkı milli mücadeleye büyük destek vermiş; 10 Aralık 1919 tarihinde Anadolu’nun ilk kadınlar mitingini yapan Anadolu Kadınlarına tanıklık etmiştir.Kastamonu Çanakkale Savaşları'nda 2.527 şehit vermiştir.
Kastamonu halkının Milli Mücadele'de göstermiş olduğu yararlılıkları, Mustafa Kemal Atatürk 1925 yılı 24 Ağustos tarihinde Kastamonu İnebolu ilçesinden başlatmış olduğu “Şapka ve Kıyafet İnkılabı” ile onurlandırmıştır.
Kastamonu Kalesi, kenti kuşbakışı görebilen bir tepede bulunur ve her ziyaretçinin mutlaka gitmesi gereken biryerdir. Kaleye ulaşmak için dik yokuşlardan yürümeniz gerekir.Yol boyunca Osmanlı dönemini yansıtan şirin Kastamonu evlerini görebilirsiniz.Özellikle haftasonları Kastamonu Kalesi'nin etrafında yerlilerin sattığı meşhur el boyaması sofra bezlerinden alabilirsiniz.

Gelelim Kastamonu adının nerden geldiğini de anlatan Kastamonu Kalesi efsanesine : Rivayete göre; Bizans tekfurunun güzel kızı Moni bir Türk Komutanına aşık olmuş ve bunun akabinde bir olay gerçekleşmiştir.Türk Komutanının da Moni'ya aşık olması ve "Kastım Moni" yani Moni'yi almak istiyorum demesi Kastamonu isminin nerden geldiğine işaret etmektedir.Karşılıklı olan sevgileri ile Moni'nin kalenin anahtarını Türk Komutanına vermesi üzerine,olayı öğrenen Bizans tekfuru "Kastım Moni"diye hiddetlenerek kızını kaleden aşağıya atmıştır.Kastamonu kelimesi "Kastım Moni"den çıkmış ve Kastamonu şeklini almıştır.Bugün Moni'nin aşağıya atıldığı yer "Kırk Kız Türbesi"olarak bilinmektedir.Kırk Kız denmesinin nedeni,"Tam Kırk Parçaya Ayrıldı" sözünü anlatmak istenmiş olmasıdır.