Sayfalar

29 Aralık 2012 Cumartesi

İşte Kazanan!

Merhabalar,

Dün sonlanan yeni yıl çekilişimizin ardından Bora kazananı minik parmaklarıyla bugün belirledi. Önce yorum bırakan sevgili izleyicilerimin isimlerini tek tek yazıp kestik, sonra katlayıp Bora'nın doğum şekeri sepetine attık. Çekilişi yapması için Bora Bey'in öğle uykusundan uyanmasını bekledik.

Uykudan kalkan küçük beyimiz şirin mavi sepetini görünce minik bir "Ayyy" nidası ile ne kadar önemli bir iş yapacağını farketmiş gibiydi. Vee sepeti önüne sunduk, önce şaşkın şaşkın baktı sonra içinden bir kağıdı çekti. Ardından tam çektiği kağıdı sepete geri atacaktı ki elinden kaptık :) Adaletsizlik olmasın, ilk çektiği kişi kazanan olsun diye...


Bu kez de o bizden kapmaya çalıştı. Neyse sonra açıp bakmamıza izin verdi paşacığımız :) Kazanan gördüğünüz gibi : Miyav Kedicik oldu. Kendisini tebrik ediyorum, puzzle' la uğraştıkça, kitabı her eline aldığında Bora Bebek'i hatırlamasını diliyorum :)  Şimdiden hem Kedimin Hobi Defteri blogu sahibi Miyav Kedicik'e, hem de tüm izleyicilerime sağlıklı, huzurlu, başarılı, sevgi dolu, musmutlu bir yıl diliyorum!

(Bu postu yazarken ocakta pişmekte olan Bora'nın yarınki yemeği "Ispanak"ın malesef dibi tuttu.Varsın olsun, bunda da bir hayır, güzellik vardır değil mi? :) )


Herkese sevgiler...


26 Aralık 2012 Çarşamba

Çekilişimde Son 2 Gün!

Merhabalar,

Yeni yıl hediyeleri için çekilişime katılmadıysanız son 2 gün olduğunu hatırlatırım! Herkesi bekliyoruuuum :)

Sevgiler

Yeni Yıl Hediyelerim


17 Aralık 2012 Pazartesi

Yine Yeni Kitaplar

Hediye kitap olunca duyurmadan geçemiyorum. Ben de şansımı denedim...

Herkese selamlar...

Kontesçe'de Çekiliş


16 Aralık 2012 Pazar

İşe Farklı Yoldan Gitmek

Geçtiğimiz hafta iki günlüğüne şirket dışında bir eğitime gidecektim.Eğitimin Boğaziçi Üniversitesi'nin Bebek'teki kampüsünde olacağını öğrenince biraz değişiklik olacak diye düşündüm. Ama değişiklik umduğumdan fazla geldi bana! Normal şartlarda işe gitmek için 7'de servise bindiğimden eğitimin bu yakada ve 9'da olması hem daha fazla uyumam hem de güne üç kez kahvaltı ederek başlamamı sağladı.
En sevdiğim öğün kahvaltıdır ve beni bıraksalar akşama kadar birkaç kez kahvaltı eder, başka birşey istemem! Üç kahvaltı diye abarttığıma bakmayın; ilki sabah kalkar kalkmaz bir gece önce yaptığım börekten bir dilimdi sadece açlığımı bastırsın diye. Sonra eşimle birlikte onun çalıştığı şirkete gittik ve sevgili eşim bana orda sıcak bir kahvaltı ısmarladı. Onun masasında kahvaltı ederek (etraftaki tüm dağınık proje çıktılarına rağmen) güne başlamak çok güzeldi :) Sonra eşim Bebek'e gitmek için beni taksiye bindirdi. Geçen seferki sokak simitçisi gibi (Bkz: Sokak Simitçisi) bu kez de sanki İstanbul'un en kibar taksi şoförüyle Boğaz kıyısından, Bebek sahilinden geçerek sabah koşusu yapan insanları izleyerek eğitim yerine ulaştım.İstanbul'un içinde ama İstanbul'a ait olmayan biryermiş gibi derler ya ben buna katılmıyorum. Bence gerçek İstanbul'muş gibi, eski güzel İstanbul'muş gibi geldi kampüs ve çevresi bana... Eğitim salonlarının bulunduğu şirin küçük binanın yakınına geldiğimde beni bu birbirinden sevimli kediler karşıladı! Eğitime beş dakika kalmıştı ama ben onların fotoğraflarını çekmeden girmedim içeriye. İlk gün cep telefonumla çekebildim onları ama ikinci gün hazırlıklıydım, profesyonel makinemi yanımda götürdüm. Yalnız yerlerinde durmuyorlardı ki onları şöyle güzelce bir çekeyim! Çekebildiğim kadarıyla çektim ben de. Şu sarı kedi var ya onu Bora'ymış gibi sevdim :) 


O gün tatilde değildim, gezide değildim, iş amaçlı bir eğitimdeydim ama işe farklı bir yoldan gitmiş gibi mutlu hissettim. Trafikte eşimle olmak, onla onun masasında kahvaltı etmek, sonra Boğaz'ı izleyerek kısa bir yolculuk etmek, dökülmüş yapraklar, yaprakların üzerinde, ağaçların arasında koşuşturan bu kediler, tanıştığım yeni insanlar, öğle yemeğinde bizi karşılayan renkli masa, kırmızı, mor bardaklar beni mutlu etmeye; tatildeymişim hissini vermeye yetti! Eğitim de umduğumdan güzel geçti, ballı kaymak oldu!
Hepinize şimdiden iyi haftalar, benimkinden çok daha güzel haftalar diliyorum.
Sevgiler...

13 Aralık 2012 Perşembe

Yastıklardan Yastıkaltı Yatırıma Sürpriz Çıkışı!

Yastıkaltı yatırıma hiç beklenmeyen bir yerden, yastıkların ta kendisinden tepki geldi!
Şu sıralar Garanti'nin yepyeni internet kampanyasında dile gelen yastıklar yastıkaltı yatırımın getirisini, götürüsünü kendi tatlısert bakış açılarıyla yorumladılar.

Türkiye'nin yakından tanıyıp çok sevdiği isimler: Özkan Uğur, Mazhar Alanson, Bartu Küçükçağlayan ve Gupse Özay'ın sesleriyle hayat verdiği yastıklar yastıkaltı biriktirme alışkanlığı üzerine neşeli yorumlar yapıyor, çektikleri çileyi dile getiriyorlar.

Onların bakış açısından yastıkaltı birikimin zorluklarını, zahmetlerini dinledikçe stres yönetimindeki yeteneklerini takdir edecek, birikim güvencesiyle ilgili kaygılarına siz de hak vereceksiniz. Yastıkların bile 'Yeter artık' dediği yastıkaltı yatırıma güvenli ve kazançlı bir alternatif olarak, neyse ki Garanti hep hizmetinizde.

Yastık altındaki altını ekonomiye kazandırmak amacıyla fiziki altınları mevduat olarak alan Garanti, 98 şubesiyle 'Altın Salısı' hizmeti veriyor. Takı ve altınların değeri, altın eksperleri tarafından hesaplanıp Altın Hesabı’na yatırılıyor. Böylece altın birikimleri çalınma korkusu olmadan garantiye alınıyor.

NET Hesap ise farklı birikim hedefi olan müşterilere vade sonunda elde edilecek net kazancı ilk günden bildiriyor. Birbirinden farklı 4 hesap sayesinde müşteriler hem biriktirme alışkanlığı kazanıyor hem de vade sonundaki getirisini hesap açılışında garantiliyor.

Garanti'nin birikim ihtiyaçlarınız için en uygun çözüm önerileriyle ilgili daha detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz, yorumlar #yastıkaltıyatırım hashtag'inde



Bir bumads advertorial içeriğidir.

9 Aralık 2012 Pazar

Bir Şirin Paket Geldi :)

Seher'in Marifetleri blogunun sahibi sevgili Seher Hanım'ın düzenlediği çekilişin kazananı ben olmuştum! Bora her ne kadar 1 yaşına gelmiş olsa da ona diş buğdayı yapamamış olmam biraz üzüyordu beni...Bu dişleri görünce bayıldım ve bana çıkmasını çok istedim ve öyle de oldu! Hayatımda ilk kez bu tarz bir çekilişte ben kazandım!Geçtiğimiz hafta bu şirin paket elime ulaştı. Öyle de güzel bir kutu içine yerleştirmiş ki dişleri... Geleceğini bildiğim halde sanki sürprizmiş gibi mutlu oldum tekrar :) Seher Hanım o kadar özene bezene yapmış ki bu şirin dişleri, hepsine bayıldım... O kadar nazik ki bir de pakete Bora için bir oyuncak eklemiş. Şirin mi şirin bir ahşap puzzle oyuncak... Akşam Bora oyuncağını görünce "Aaaa" dedi, çok sevindi... :) Seher Hanım tekrar elinize sağlık, tekrar Bora ve kendim adına teşekkür ediyorum...Kocamaaaaan öpüyoruz Bora ile...

Selamlar...


Çekiliş: Yeni Yıl Hediyelerim Var! :)

Herkese Merhaba!

Hediyeleşmek dünyanın en güzel şeylerinden biri, öyle değil mi? Hele minik, şirin hediyeler ve de hediyelerin en güzeli "kitap" olursa o hediye paketinin içinde, bana paha biçilmez gelir. En yakın arkadaşlarım ve eşim bunu bilirler...Bana gelen hediye paketlerinin içinden bir kitap çıkmışsa ve kitabın ilk sayfasına içten gelen bir not yazılmışsa gözlerimin nasıl parladığını bilirler... Çok küçükken bile harçlıklarını biriktirip koşa koşa kitap almaya giden; anne, babasından kalan kitapları değerli birer hazine parçasıymış gibi gören biri için başkalarına kitap hediye etmek de, hatta kitap okumayı sevmeyen çocuklara, gençlere kitap okumayı sevdirmek de beni en mutlu eden şeylerden biridir.

O yüzden sevgili blogger arkadaşlarıma yeni yıl hediyesi olarak içinde ünlü kırgız yazar Cengiz Aytmatov'un "Elveda Gülsarı" isimli kitabı da olan küçük bir hediye paketi hazırladım. (Kitabı geçen akşam D&R'da gezinirken gördüm ve çekiliş içim hemen satın aldım. Ben yıllar önce lisedeyken bu kitabı okumuş ve çok beğenmiştim...Umarım kazanan da beğenir :) )
Yeni yıla güzel bir puzzle ile başlasınlar diye Jean Portales'in "Beyaz Leylaklı Türk Kızı" resminden oluşan 1000 parçalık bu puzzle'ı aldım. Ve madem yeni yıl hediyesi dedik, yeni yıl ve kar temalı iki minik el havlusunu da hediye paketine ekledim :) Umarım beğenirsiniz...


Bilenler bilir, çekilişe dahil olmak için koşullar standart :

  • Blogumun izleyicisi olmanız,
  • Bu çekiliş postunu görseli ile birlikte blogunuzda ve facebook'ta (varsa twitter hesabınızda) duyurarak linklerini postun altına yazacağınız mesajda paylaşmanız,
  • Vee size ulaşabilmem için mesajınıza e-posta adresinizi eklemeniz :)
Çekiliş 28 Aralık 2012 akşamına kadar devam edecek ve o haftason kazananı yine buradan duyuracağım.Kazananı Bora'nın minik parmakları belirleyecek, resimleri ile buradan paylaşacağım :)

Şimdiden herkese iyi seneler...

Derya

4 Aralık 2012 Salı

Bora'nın Doğum Günü Partisi (Bölüm 2)

Dün akşam söz verdiğim gibi bu akşam da doğum günü kutlamamızı anlatmaya devam ediyorum.
Misafirlerimizin çoğu parti mekanına gelince herkesi biraz kibarca, biraz cebren ve hile ile masalara oturtmaya çalıştık! Malum hepsi genç, ele avuca sığmıyorlar.Sürekli bir kaynaşma, sürekli bir laflama, gülüşme durumları...Bir bakıyorum Bora Nazan'ın kucağında bir bakıyorum Berna'ya geçmiş, ordan hooop Gökçe'nin boynuna sarılmış! Yakası paçası dağılan Boralika'mızı da alıp pastamızın gelmesini bekledik. Bora için yaptırdığımız ilk pasta aşağıdaki gibi. Ama biz pastayı almaya gittiğimizde ben ne olur ne olmaz diye yedek olarak ikinci bir pasta daha alalım dedim. İyi ki de almışız,çok şükür dilimlerimiz yeterli büyüklükte kesilebilmiş :) 


Pastası geldiğinde gözlerinden uyku akan Bora'cığım küçük bir şaşkınlık geçirdi ama sonra hemen duruma ayak uydurup pastaya gözler, mumları üflemeyi bekler oldu!
"Ne oluyor, niye toplandınız, nedir bu?" dercesine bakışlar attı etrafa ve pastasına... Ama pastayı keserken bıçağı bile tuttu benim cool oğlum :)


Oğlumuzun ilk pastasını keserken bu kadar duygulanacağımı tahmin etmezdim. Değişik bir duyguymuş...Doğumu, henüz 36 günlükken zatürre olup hastanede yatışı, ölümlerden dönüşü, yazın Koca Anneannesi ve Dedesi ile benden uzakta Taşköprü'de geçirdiği zamanlar, gün içinde çalışırken akşama kadar ona duyduğum özlem, hepsi hepsi gözümün önünden, aklımın içinden geçti bir anda...


Hayatımın eeeen büyük sürprizi, eşimle birbirimize 14 Şubat 2011 sevgililer günü hediyemiz, altın çocuk Bora, iyi ki doğdun, iyi ki gelip hayatımızın içine, kalbimize yer ettin. Canımın parçası biricik oğlum, Boralika'm Allah seni bize iyi ki gönderdi... Hayatın boyunca hep güzel insanlarla karşılaş, güzel insanlarla bir arada ol... Bu çılgın annenin, koca bebek babanın seni çooook sevdiğini hiç unutma!


Bora'nın ikinci doğum günü kutlamasını ise bu haftasonu ailelerimizle birlikte yaptık.Evde, aile arasında küçük bir kutlama oldu. Bu kez pastasını resimli yaptırmak istedik. Bora'nın dünyaya gözlerini açtığı ilk güne ait bir fotoğrafını seçtik pasta için.


Şirinler çizgi film karakteri gibi bir fotoğraf...Minik tulumu ve şapkası ile sanki bambaşka bir bebekti Bora. Dayılarıyla,  babannesiyle, halasıyla, Tuğçe Ablası'yla doya doya oynayıp yine yorgunluktan bitap düşen Bora pastasını keser kesmez uyudu!


Doğum günü kutlamamızda emeği geçen, bizi yalnız bırakmayan herkese, ailemize, dostlarımıza tekrar sonsuz teşekkürler! İyi ki varsınız!

Bora'nın Doğum Günü Partisi (Bölüm 1)

Canım oğlum Bora'nın 1. yaş günü kutlamaları ile ilgili aylar öncesinden kafamda çeşitli fikirler uçuşmaya başlamıştı. Hatta aylar öncesinden değil, Bora'cık henüz annesinin karnındayken doğum günü partileriyle ilgili postlar, yayınlar bulur okurdum. Ben çocukluğumdan beri kendi doğum günlerimi pek sevmezdim, mutlu olmazdım doğum günüm yaklaştığında. Ama Bora için sıcak, keyifli ve sevdiklerini bir arada görebileceği bir gün olarak başlasın ilk doğum günü istedim. İstedim, istedim ama yapabildim mi bilemiyorum. Hafta içi iş, hafta sonları alışveriş, ev işleri, nişanlar, düğünler, bayramlar üst üste gelince Bora'cığımın doğum günü hazırlığı için maalesef bana zaman kalmadı. Daha çoook var derken bir baktım ki doğum gününe 15 gün kalmış! Resmen öyle oldu yani, bir gece iş dönüşü notebook' umun başında bloglarda gezinirken sanki şimşek çaktı beynimde birden! "Bora'nın doğum günü geldi! Ve eyvah ki ben birşey yapamadım!" dedim.

Evimiz küçük olduğu için kutlamayı evde yapamayacaktık.Arkadaşlarımızın arasında hemen hemen çocuğu olan ilk çift biz olduğumuz için sevgili arkadaşlarımız, canlarımız Bora'yı çok severler...Aylar öncesinden, daha Bora'nın meşhur 40 Uçurma Partisi' nden beri doğum gününü nasıl yapacağız, ne yapacağız diye sormaya başlayan arkadaşlarımız için de ayrı bir kutlama yapmaya karar verdik. Ailelerimiz ile evimizde ayrı bir kutlama yapacaktık.

Bora'nın doğum tarihi 23 Kasım 2011. Aylar öncesinden (sanırım Ağustos ayıydı) yaptığımız tek hazırlık eşimle Forum İstanbul'un kesinlikle en güzel restaurantı olan Earth Cafe'de yemek yerken "Aaa acaba Bora'nın doğum gününü burada yapabilir miyiz?" diye düşünüp hemen icraata geçip restaurant yöneticisi ile fikrimizi paylaşmaktı. Masamıza gelip bizimle sohbet eden restaurant yöneticisi bey bize tam istediğimiz gibi fikirler sunmuştu. Zamanı gelince tekrar görüşmek üzere vedalaşmıştık. Ancak aradan geçen onca zamana rağmen tekrar fırsat bulup konuşmaya gidememiştik. Doğum gününe yaklaşık 15 gün kala tekrar uğrayıp günü saati  ve mönüyü netleştirdik.İyi ki de yapmışız, çünkü ben daha davetiye hazırlayacaktım. Ee davetiyeye kutlama yeri ve saati yazılmadan olmazdı. Velhasıl yeri kesinleştirince üzerimden büyük bir yük kalktı ve bir gecede Bora'nın doğum günü davetiyesini hazırladım.Kesinlikle daha güzel bir davetiye yapabilirdim ama hem zamanım kalmamıştı hem de o gece elimden bu çıktı ve ben bunu sevdim! :) Bakın bakalım siz de beğenecek misiniz?


Davetiyeyi hazırlar hazırlamaz arkadaşlarımıza e-posta ile iletmeye başladık. Yavaş yavaş organize olduk ve ben de arkadaşların "Biz de geliyoruz!" yanıtları ile iyice mutlu oldum! "İyi ki Doğdun" yazısı için internetten banner araştırmaya başladım ama kolaylıkla kullanabileceğim bir banner formatı bulamadım. Ben de Paint ve Picasa programlarını kullanarak aşağıdaki gibi basit ama renkli bir banner yaptım.Bunu yapmam bile 3 akşamımı aldı. Ama çok zevk aldım! Çıktı alıp beyaz bir kurdele üzerine yapıştırarak aşağıdaki gibi acemi bir banner sahibi oldum!


Bu arada doğum günü partisi için "Küçük Prens" konsepti uygulamak istemiştim. Maalesef istediğim gibi yapamadım ama kral/prens tacını da davetiyede,banner'da ve kürdanlıklarda kullanmadan edemedim!Bora'nın yaklaşan doğum gününü bilen sevgili blogger arkadaşım Sema da bana ulaşıp konsepti sorma inceliğinde bulunarak Bora'ya hediye olarak linkteki anı defteri, kalem ve rozetleri yapmış. Hem de gece yarılarına kadar uğraşarak...Beni hem şaşırttı, hem çok mutlu etti. Tekrar çok teşekkür ederim canım Sema'cığım!

Bora'ya çok istememe rağmen vakit bulup Diş Buğdayı Partisi yapamamıştım, o nedenle bazı kürdanlara süs olarak "Bora'nın Dişi Çıktı", "Bora'nın İnci Dişleri" gibi sözleri de şirin diş görselleri ile ekledim. Bir taşla iki kuş vurup en azından dişlere bu şekilde değinmek istedim ;)

Doğum gününe gelen misafirlerimize hediye etmek için minik meyve püresi kavanozlarına çıtır çıtır çikolatalı mavi, sarı drajeler ve badem şekerleri koyarak mavi tül ve kurdele ile süsledim. Tabi kavanozların üzerine ve kapaklarına "Bora 1 Yaşında", "Küçük Prens Bora" yazan yuvarlak etiketler basıp onları da yapıştırdım. Hep tek başıma yapmış gibi anlatıyorum ama bütün bu emeklerde canım sevgilim Mehmet'in de payı var; hem de çok büyük! Gecenin bir yarısı kavanozları yaparken draje biter Mehmet üşenmez koşar alır, kağıtları kesme konusunda çeşitli yöntemler geliştirir, kurdeleleri ve tülleri eşit boyutlarda kesmek için uğraşır da uğraşır...Veya benim rahat çalışabilmem için Bora'yı uyutmaya, oynatmaya çalışır... (Bora'cığım yıllar sonra Blogger kapanmaz da bu postu okursan annen ve babanın ellerinden geldiğince senin için birşeyler yapmaya çalıştığını görüp mutlu olursun umarım :) Seni çok seviyoruz! )


Doğum günü partisi için Bora'nın Pamuk Teyzesi muffin yapma teklifinde bulunmuştu.Son gece işten yorgun argın gelip bizim için muffin pişiren canımız Pamuğumuz bitterli muffinlerinin boyutu ve görünüşleriyle bir türlü tatmin olmayıp bana resim göndermeye başladı. Ben güzel olduklarına emindim ama yine de garantici kişiliğim çoktan diğer koldan muffin yapımına başlamıştı bile! Yukarıdaki muffinler partiye bir gün kala hayatında ilk kez muffin yapan biri tarafından, benim tarafımdan yapıldı! Şimdiden yiyenlerden özür diliyorum :) Ama kendimi geliştiriyorum :) Ayrıca Pamuğum'un muffinleri de bol bitter çikolatalı ve lezzetli oluşlarıyla ayrı bir çeşit oldular!

Doğum günü sabahı ailecek hazırlanıp Bora'ya boyundan büyük kravatını da takıp yollara düştük. Önce pastamızı aldık sonra parti mekanımıza gittik. Hava çok yağmurluydu, arkadaşların trafikten gecikebileceğini tahmin ettik. Gerçekten de öyle oldu. Ama her zamanki gibi en erkenci Hatice oldu! İş görüşmesine gitmeden önce erkenden gelip bize süsleme konusunda yardım etti, Bora ile ilgilendi benim canım, güzel arkadaşım :) Maalesef görüşmeye yetişebilmek için pasta kesilmeden ayrılmak zorunda kaldı :(


Aşağıdaki kurabiyeler de canım arkadaşım Burcu'nun Bora'ya gece yarısı sürprizi! Kendisi hamarat mı hamarat, becerikli mi becerikli bir hatundur. Roomsgardens blogunun yanı sıra benim minik kurabiyem isimli bir blog daha açtı.Kendisini takip edebilirsiniz! Ortadaki bebişler Bora ile sevgilisi imiş efendim! Yemem için sarı elbiseli gelin adayımı bana verdiler ama ben yemeye kıyamadım, bağrıma bastım müstakbel kurabiye gelinimi! :)

Bu arada hev hevleyerek masalar üzerinde gezinen Bora'nın kahverengi köpekciği ile bu sarı balonu aynı karede buluşturan usta fotoğrafçı Hatice'me çoook teşekkür ediyorum bu güzel kare için!

Sol alttaki kavanoz ile Bora ve annesini aynı karede buluşturan canım Pınar'cığıma da binlerce teşekkürler ;)


Neyse teşekkür faslını şimdilik sonlara saklayıp fotoğraf paylaşmaya devam edeyim. En son güzel bir Edirne gezisi yaptığımız arkadaşlarımız sevgili Gökçe ve Kürşat veee tabi ki Bora'nın sevgili minik arkadaşı Tolgahan da gelince Bora zevkten dört köşe oldu!


Bir hafta sonra nişanı olmasına rağmen Hande Teyzesi de doğum gününde Bora'yı yalnız bırakmadı. Liseden arkadaşımız eşimin de sevgili kankası olan Mehmet'in gelişi de bizi çok mutlu etti!Uzun zamandır görüşmemiştik...Yine liseden sınıf arkadaşımız Gökçe'ciğimiz de her önemli günümüzde olduğu gibi bugün de bizim yanımızdaydı. Burcim, güzel kardeşi Edacığımız, canımız bıcırımız Elif'imiz, Miss Bonn'um Berna'cığım ve sevgili arkadaşı Serkan da gelince benim üniversite kadrom tamamlanmış oldu! Birtanecik Nazoşum ve eşi Tayfun (taze evliler) da çok geç olmadan gelince yüzüm iyice güldü :) Ardından Nevinciğimin yakışıklı, çapkın bakışlı oğlu Emir ile kapıdan görünmesi üzerine ballı kaymak oldu :) Ee bu işe en çok sevinen de Bora oldu!


Bora'nın, daha doğrusu Emre Bora'nın isim babası Emre ve güzel eşi, güzel arkadaşım Gözde'nin gülen yüzleriyle bize doğru geldiklerini görünce bizim de gülümsememiz ikiye katlandı! Mehmet'in arkadaşı, Kürşat'ın yeğeni Burak ve kız arkadaşı Özge; yine Mehmet'in iş arkadaşları sevgili Hülya, eşi ve şirin oğulları Umut Ali ile doğum günü kutlamamıza katılarak bizi çok mutlu ettiler.

İş arkadaşım, canım Gülnur, eşi Hakan, yakışıklı oğlu Mert ve minik prenses Necla Nazlı'yı pastamızı kesmek için bir parça bekledik, ee beklerken boş durmadık pizzalarımızı ve patates kızartmalarımızı yemeye başladık!  Onlar da gelince pastamızı kestik! Pastadan sonra sonra sevgili iş arkadaşım Selda, eşi Gökhan ve güzeller güzeli kızları Alara aramıza katıldılar.Eski iş arkadaşım Pervin'in onca koşturmaca içinde güzel kızı Tuana ve yakışıklı oğlu Eren ile doğum günü partimize hem de ikinci kez gelmesi beni çoooook mutlu etti! "İkinci kez nasıl oluyor?" diyen olursa hemen açılayayım; Pervin yanlışlıkla bir hafta önce tarihi karıştırıp aynı mekana bizim doğum günü partisi için gelmiş! Hem de Tuana ve Eren ile...Bazen benim de tarihleri karıştırdığım olur, hatta ben de bir keresinde bir kına gecesine yanlışlıkla bir gün sonra gitmiştim :) İki kez yorulduğu için çok üzüldüm ama "Tekrar gelme, gelmiş kadar oldun!" dememe rağmen onca yoldan yine gelmesi bizim için paha biçilmez bir hediye oldu.

Gelenlere, gelemeyenlere, uzaktan görüp kutlayanlara, kutlamayanlara tekrar teşekkür etmek istiyorum. Bora'nın birinci yaşı bizim için önemliydi, oğlumuza ve tüm çocuklara güzel, hayırlı, sağlıklı birer ömür diliyorum.Yarın akşam doğum günü pastamız ve partinin devamını anlatacağıma söz vererek şimdilik yazımı sonlandırıyorum. Sabredip bu uzun yazımı okuduğunuz için de teşekkürler ;)

Herkese sevgiler...

Derya

28 Kasım 2012 Çarşamba

Madem Telefon Cebinde, Şuben Her An Seninle

Geçtiğimiz günlerde yayınlanmaya başlayan Erkin Koray’lı Garanti reklamlarını görmüşsünüzdür. Hani Erkin Baba’nın bateristine “Madem telefon cebinde olma şaşkın, Garanti Cep Şubesi’ni kullan şaşkın.” dediği. Reklam Erkin Baba’nın efsanevi şarkısı “Şaşkın”ı hatırlatmasının yanı sıra tüm bankacılık işlemlerini Garanti Cep Şubesi’nden kolayca yapabileceğimizi söylüyor. İlk olarak 2007 yılında wap.garanti.com.tr ile hizmete giren Garanti Cep Şubesi’nin bugün iPhone, iPad ya da Anroid telefonlara özel geliştirilen uygulamaları ile pek çok platforma özel hizmet sunuyor. Mesela alışveriş sırasında kredi kartına para yatırmak gerekiyor, hemen Garanti Cep Şubesi’ne giriyorsunuz, anında işlemi gerçekleştiriyorsunuz. Garanti Cep Şubesi’ni kullanırken bağlantı ücreti ödemiyorsunuz. Hatta Cep Şubesi’nden işlem yapmak da ücretsiz. Cep Şubesi’ni telefonunuza ücretsiz indirmek için CEPSUBESI yazıp 3342’ye mesaj atmanız yeterli. Gelen link’e tıkladığınızda uygulama iniyor ve Cep Şubesi’ni kullanmaya başlıyorsunuz. Bununla birlikte 30 Kasım’a kadar Garanti Cep Şubesi’ne girenler 20 iPhone, 20 iPad ve 20 Samsung Galaxy S III’ten birini de kazanma şansını yakalıyor.
Detaylı bilgilerle birlikte yorumlar #mademtelefoncebinde hashtag’inde ve www.garanti.com.tr’de.




Bir bumads advertorial içeriğidir.

Yakında : Doğum Günü Partisi Postu

Bora'nın ilk doğum gününü iki kez kutlamış olacağız. Daha doğrusu arkadaşlarımız ve ailemiz için iki ayrı ama küçük kutlama yapmış olacağız. Aslında kutlamanın ilkini arkadaşlarımızla birlikte geçtiğimiz Cumartesi günü yaptık.İkincisini önümüzdeki Cumartesi ailemizle birlikte yapacaktık ama o gün çok yakın bir arkadaşımın nişanı var; o yüzden Pazar gününe aldık. Aksilik olmazsa ikinci kutlamayı da Pazar günü yapacağız.

Merak edenler, Bora'nın resimleri nerede diyenler var. Ne olur kusura bakmayın :( Önce notebook'um bozuldu, 2-3 gün tamirde kaldı. O iyileşti döndü (içindeki tüüüm dosyaları kalbine gömerek...) bu kez ben fenalaştım. Kaç gündür bir halsizlik, bitkinlik var nedense... Akşamları Bora ile oyun oynayıp, kitap okuyup dinleniyoruz. En kısa zamanda Bora'cığımın doğum günü kutlaması postunu yayınlayacağım, söz veriyorum!

Herkese sevgiler...

Derya


27 Kasım 2012 Salı

Çokoprens'ten Çekiliş Haberi

Herkese Merhaba,

Blogger Anneler'den sevgili arkadaşım Çokoprens'in güzel annesi ilk çekilişini düzenliyor. Hem de sevimli mi sevimli hediyeler veriyor. Ben bir bakın derim :

Çokoprens

Sevgiler,

Derya




18 Kasım 2012 Pazar

Boralika ile Edirne Gezimiz - 2

Biliyorum, sizi istemeden biraz beklettim. Ama neyse ki siz de benim iş-güç koşturduğumu, en güzel uğraşımın Boralika'm olduğunu, bir de onun blogu olduğunu (borabebek.blogspot.com) ve üstelik son günlerde Bora'nın 1. yaşgününün yaklaşması sebebiyle iyice eteklerimin tutuştuğunu biliyorsunuz!
Edirne gezimizi anlatmaya kaldığım yerden devam ediyorum.Eski Tren Garı ve Rektörlük binasını gezdikten sonra otelimize doğru yol alırken Tunca Nehri kıyısında araçları parkedip yağmur altında fotoğraf çektirdik. Fotoğrafların böyle puslu, bizim de böyle hafif sinmiş görünmemizin sebebi çiseleyen yağmurdur biline! Arabada çocuk koltuğunda uslu uslu oturan ve kitabını okur görünen Bora 4 dakika süren fotoğraf molamız süresince kopmuş ve hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı. Kapıyı açıp onu o halde görünce çok üzüldük... Merak etme, bundan sonra yağmur da yağsa beraber ıslanacağız o yağmurlarda sevgili oğluşka!
Buradan sonra otelimize geçip kısa bir dinlenme ve minik Bora ile Tolgahan'ı doyurma molası verdik. Bundan 3-4 hafta önce Bora'da ciddi bir iştahsızlık vardı, çok aç olduğunda dahi mama yemek istemiyordu. Aşağıdaki fotoğrafta yemek yememek için bana yalvarırcasına bakan ve ağlayan Bora'yı ve kararlı ifademle beni görebilirsiniz :) Neyse ki zorla da olsa Bora'yı doyurmayı başarıp kıyafet de değiştirip dışarı çıkmaya yeniden hazır hale geldik. 
Selimiye'ye doğru yol alıp araçları sokak arasında ilginç çingene bir otoparkçıya teslim edip Edirne Arkeoloji ve Etnografya Müzesi'ne girdik. Müzeye girer girmez arabasında kaykılan Bora zorla doyurulmuş midesiyle uykuya hazırlanıyor gibiydi :) Karşısında 32 dişini göstererek gülümseyen annesi ise hayatında hiç müze görmemiş gibi...
Müzedeki eserlerin çoğu prehistorik dönemden kalma. Eski Yunan, Roma ve Bizans eserleri sergileniyor. Müzenin etnografya bölümünde Osmanlı dönemine ait yaşam tarzını yansıtan eşyalar, özenle giydirilmiş mankenler yer alıyor.Osmanlı dönemi gelin ve damatlarını temsil eden mankenler müzeye ilk girişte dikkatimizi çeken objeler arasında oldu.
Edirnekari ağaç işlemeleri, sandıklar, dolaplar, sedirler...Paha biçilmez bir sanat eseri görünümüyle bu yüklük dolabı kapağı Gökçe'yi ve beni büyüledi!
Deniz kaplumbağası kabuğundan yapılmış olan kaşıklar, ibrikler, nargile takımları, Helenistik krallardan kalma sikkeler de oldukça ilgi çekici geldi. Bunların dışında müzenin diğer bir bölümünde fosil vitrinlerinin yer aldığını görünce ilgimiz ve şaşkınlığımız daha da arttı.Paleontolojik döneme ait bu fosiller arasında Edirne ve çevresinde bulunan fil, gergedan ve at türünden hayvanların diş, çene kemiği ve omurga kemiklerine ait parçalar yer alıyor.


Müzenin diğer bir bölümünde ise arkeolojik kazılardan elde edilen buluntular yer alıyor.Burdaki arkeolojik buluntuların en eskisi Enez Hocaçeşme Höyüğünde bulunan eski Orta-Neolitik-İlk Kalkolitik döneme ait günümüzden 7400 yıl önceye ait taş, kemik ve pişmiş topraktan yapılmış eserlerden oluşuyor. Pişmiş topraktan yapılmış kadın başlarının bulunduğu vitrin tarih boyunca kadınların saç modellerini gösteriyor.
Müzede o kadar çok eser var ki sayfalarca anlatılabilir.Müzeyi gezdikten sonra asıl ve en önemli hedefimiz olan Selimiye'ye doğru yürüdük. Yürüyüş uzun sürmedi, çünkü müze ve cami hemen karşı karşıyalar :) Bora arabasında uyurken biz el ele Selimiye önüne doğru ilerleyip karşıdan Gökçe ve Kürşat'a Selimiye hatırası bir poz verelim dedik :)
Tam da o anda güneş güzel yüzünü gösterdi bize, bu muhteşem minarelerin arasından :)
Bizim küçük paşalar arabalarında keyif yaparken biz sırayla caminin içini gezdik. Selimiye'nin kapısından girer girmez buranın ulvi havası insanı sarıp sarmalıyor.Kubbe'deki nakışlar, motifler başka söze gerek yok dedirtiyor! Ben de daha fazla anlatmıyorum ve herkesi mutlaka Selimiye Camii'ni görmeye davet ediyorum!
Ve bu muhteşem camiyi gezdikten hemen sonra Selimiye Camii Külliyesi'nde bulunan Türk İslam Eserleri Müzesi'ne gittik. Büyük usta Mimar Sinan'ın balmumundan yapılmış heykelinin bulunduğunu daha önce duymuştum ancak bu kadar gerçekçi olduğunu söylemiş olsalar da hayal edememiştim. Gözlerimize inanamadık, sanki canlı gibiydi! Sakalları, yüzünün derisi, parmakları, elinin üzerinde tüyleri özenle ve öyle gerçekçi yapılmıştı ki hala hatırladıkça şaşıyorum!
Müzenin avlusunda artık yok olmuş olan 15. yüzyıl mezarlıklarından derlenerek müzeye getirilen mezar taşları sergileniyor.Müze içerisinde farklı farklı eserleri bir arada bulunduran odalar mevcut.
Tekke Eşyaları Odası, Kırkpınar Odası, Ağaç İşleri Odası, Çorap Odası, Mutfak Eşyaları Odası,Cam Eşya Odası,Porselen ve Seramik Odası,Ölçü Aletleri Odası,Balkan Harbi Odası,Silah Odası, Sarayiçi Odası, İşleme ve Levhalar Odası...Aşağıda sol başta yer alan resim bu odalara giderken geçtiğimiz koridorun tavanına işlenmiş bir tasarıma ait.Benim çok ilgimi çekti...
Aşağıdaki fotoğrafta eski sünnet yataklarını temsil eden süslenmiş bir yatağı ve bizim pehlivanların poz verdiği Kırkpınar odasını görebilirsiniz :) Gökçe o sırada ağlayan minik Tolgahan ile ilgilenmekle meşguldü ama yine de göz ucuyla bu sünnet yatağına bakmadan geçmedi :)
Bu müze gezimizi de bitirdiken sonra tarihi Selimiye Arastası'na gitmek üzere külliyenin tarihi merdivenlerinden inmeye başladık. Nasıl mı? İki tane kocaman ve oldukça ağır bebek arabası, bebeklerin eşyalarını barındıran sırt çantaları ve bizim çantalar ve bebekler... :) Yine de zevkliydi o tarihi basamaklardan döne döne inmek :)Bir baktık Arasta Çarşısı'nın içindeyiz!Oldum olası tarihi çarşılara bayılırım. Kapalı Çarşı'nın, Mısır Çarşısı'nın içinden her geçtiğimde (bir zamanlar hergün geçerdim, mezuniyetten sonraki ilk işim Beyazıt-Eminönü arası bir bankadaydı...) o farklı kokuyu içime çeker, loş ışıklar altındaki bu eski dükkanları, satılan otantik eşyaları incelerim.
Selimiye Arastası'nı da baştan başa gezdik. Gökçeler meşhur Edirne meyve sabunlarından aldılar. Bana yıllar önce Nazan Edirne'de okurken getirdiği için ve fazlasına da evde yer olmadığı için almadım.Biz de her zamanki gibi Mehmet'le bir dolu magnet ve Edirne hatırası havlular aldık. Artık yorulmuş ve meşhur Edirne yaprak ciğerlerinin hayaliyle kendimizden geçmiştik ki Arasta'nın kapısından çıkar çıkmaz ciğercileri de dizi dizi karşımızda gördük :) Edirne'yi bilen arkadaşlarımız bize mutlaka Aydın'da ciğer yememizi önermişlerdi. Mehmet ve Kürşat da henüz çarşının içindeyken Aydın'ı arayıp rezervasyon yaptırmak istediler. Ancak Aydın'da telefona çıkan kişi rezervasyon kabul etmediklerini, 1-2 saat sonrasını bile bilemediklerini söyleyip umursamazca telefonu kapayınca dünyanın en lezzetli ciğerini de yapıyor olsa bizim gururlu beyler oraya gitmezdi! Nitekim de öyle oldu :) Zaten yanımızda iki minik bebek varken 1-2 saat daha bekleyip yollarda aç aç gezme lüksümüz yoktu.Arasta'nın karşısında gözümüze en hoş görünen ciğerciye yani Çınaraltı'na gidip güzel bir masaya kurulduk.İyi ki de beklemeden gitmişiz.Çorbası, piyazı, ciğeri öyle lezzetliydi ki...Bir de yemek öncesi masamıza getirilen ve benim şu an ismini hatırlamadığım kupkuru acı biberler de güzeldi. Kim yiyebilir, kim yiyemez iddiası yaptık kısa bir süre. Ben bir biberin yarısını yiyebildim :) Diğerleri ucundan azıcık :)
Karnımızı güzelce doyurduktan sonra yine otelimize döndük. Bora nerdeyse 3 saattir mışıl mışıl uyuyordu. Otele giderken arabada uyandı :) Otel görevlileri bizim sık sık iki bardak kaynamış su istememize alışmışlardı, yine suyumuzu isteyip mamamızı yaptık.Bora doyup biraz kitap okudu, biraz oyun oynadı, biraz tv izledi. Biz de dinlendik :) Ama Edirne merkezi akşam görsek, biryerlerde bir kahve içsek, tatlı yesek iyi olurdu. Benim de boğazım ağrımaya başlamıştı. Gökçelerle mesajlaşıp hazırlandık ve lobiye indik. Bora ele avuca sığar mı? Lobi de ona dar geldi :) Resepsiyon görevlisi abla bize romantik şarkılar çaldı, biz de hazır ortada kimseler yokken çılgınlar gibi dansettik ve kıkır kıkır güldük :)
Gökçelerin inişi uzun sürünce ben Tolgahan'ın rahatsızlandığını tahmin ettim. Ne yazık ki doğru tahminmiş. Minik kuzu, tatlı kuzu odada sürekli ağlamış :( İstanbul'dan gelirken gaz sancısı diyerek eve gönderen doktora güvenip Gökçe'nin de istemesi ile bu geziyi ertelememiştik.Ama Tolgahan'ın bir ağrısı, bir derdi vardı ki bu kadar ağlıyordu :( Ben Edirne'de hastaneye gitmeyi önerdim, Gökçe ve Kürşat nasılsa yol çok uzun değil diyerek İstanbul'a dönmeye ve kendi doktorlarına gitmeye karar verdiler. İyi ki de öyle yapmışlar.Taolgahan'ın kannda enfeksiyon varmış, o gece hemen tedavisi planlanmış paşamın.
Biz çeyizimiz çemberimizle odaya epeyce yerleştiğimiz için o gece dönmedik.Gökçeler'i uğurladıktan sonra dışarı çıkıp biraz merkezi gezdik ve sıcak birşeyler içtik.Boğazıma da iyi geldi...
Kısa Edirne gezimiz güzeldi. Tolgahan iyi olsa daha da güzel olurdu ama neyse ki iki gün sonra iyileşti yakışıklı beyefendi :) İyi haberlerini almak bizi de mutlu etti :)
Canım oğlum Boralikam ve yakışıklı arkadaşı Tolgahan için büyüdüklerinde önünde böyle tatlı bir bebek gelin oturan güzel bir gelin arabası ile düğünlerine güle oynaya gitmelerini diliyorum!
Şimdilik benden bu kadar...
Herkese şimdiden güzel, güneşli bir pazar günü diliyorum :)
Sevgiler...

6 Kasım 2012 Salı

Seherin Marifetleri'nde Çekiliş

Merhabalar,

Seherin Marifetleri'nde şu sıralar tam da bizim ihtiyacımız olan türden diş buğdayı hediyelikleri için çekiliş düzenlemiş. Benim bu konularda hiç şansım yoktur ama yakında Diş Buğdayı ve doğum günü kutlaması yapacak olmamız ve şaşkın bir hazırlık içinde olmamız bu çekilişe katılmaya itti beni :) Kimbilir belki Bora'nın şansına çıkar...

Siz de katılmak isterseniz buradan bilgi edinebilirsiniz :

Seherin Marifetleri / Çekilişime Buyrun

Herkese sevgiler...

4 Kasım 2012 Pazar

Boralika ile Edirne Gezimiz-1

Heyecanla beklediğimiz bayram sonrası İtalya gezimiz son anda iptal olunca teselli gezisi olarak Gökçe ile ve tabi ki çok değerli eşlerimiz ile bayramın son günü ve Cumhuriyet Bayramı için 2 günlük Edirne gezisi planladık.Edirne niye diye soranlara; özel bir sebebi yok, yakın ve çocuklarla gidilebilecek biryer olarak ilk aklımıza orası geldi sanırım.

Bayramın 3. günü Gökçeler'in evinde geceden kavuştuk iki aile.Minik Tolgahan'ı sarıp sarmalama, hoplatıp zıplatma hayaliyle eve çıkıp paşanın gaz sancısı çektiğini görünce üzüldük.Sabaha iyiydi çok şükür, erkenden yola çıktık. Bora bu yolculuk ile ana kucağından araba koltuğuna terfi etmiş oldu.Koltuğunu çok sevdi paşacığımız, yol boyunca önce kitap okudu, sonra şarkı söyledi derken çok geçmeden uyudu. Zaten yollar da bomboştu, 1,5 saatte Edirne'ye ulaştık.Kent merkezinden geçip benim Edirne'de en çok merak ettiğim yer olan Meriç Nehri'ne doğru yol aldık.


Benim çok yakın arkadaşlarım hep Edirne'lidir, orada yaşamıştır veya Çanakkale'lidir.Nazan,Pınar, Hatice...Özellikle Nazan'ın Trakya Üniversitesi'nde okuması, o yıllarda ikimizin de yazıya çiziye meraklı tipler olmamız sebebiyle interneti, teknolojiyi bir tarafat bırakıp birbirimizle sık sık mektuplaşmamış, bana her hafta Edirne'den gelen renkli,çiçekli,kelebekli zarflar daha bir sevdirmiştir bu şirin kenti bana.

Onların da tavsiyeleriyle meşhur Lalezar Çay Bahçesi'ne gitmeden olmazdı! Lalezar Restaurant'a yaklaştığımızda bu harika manzarası eşliğinde kahvaltı etmek için can attık. Kahvaltıyı heyecanla bekleyen iki küçük beyin, iki küçük bayram paşasının resimlerini yukarıda görmüşsünüzdür zaten :)
Lalezar'daki kahvaltımız keyifliydi.Hoşuma gitmeyen iki küçük şey, bu güzel restaurantta sadece tek bir mama sandalyesinin olması ve vestiyer bulunmaması idi. Sizce ben bunu yetkililere iletmeden durabilmiş miyimdir? :) Tabi ki hayır...Bir dahaki sefere kontrol edeceğim bakalım, dikkate almışlar mı? ;)
Kahvaltı sonrası yağmur çiselemeye başladı ve biz bu tatlı yağmurda Lalezar'ın bahçesinde kısa bir gezinti yapıp fotoğraf çektik.

Sonraki durağımız Lozan Anıtı oldu. Trakya Üniversitesi Rektörlük binası ve Mimar Kemalettin imzalı tarihi Tren İstasyonu binasını da içinde barındıran bu kampüs gerçekten çok farklı bir zaman diliminde yer alıyor gibiydi. Barış teması üzerine yapılan anıt 1998 yılında alınan bir karar ile Lozan Konferansı anısına yaptırılmış.

Eski Edirne Tren Garı Mimar Kemalettin Şark Demiryoları şirketi için tasarladığı dört gar binasından biriymiş.Filibe, Selanik ve Sofya garları... 1974 Kıbrıs olayları döneminde bu gar kısa bir süre karakol olarak da kullanılmış.1977 yılında ise Trakya Üniversitesi'ne bırakılmış.



Üniversite kampüsünden birbirlerinden 20-30 metre uzaklıkta kurulmuş bu şirin yapılar farklı bölümleri temsil ediyor. Ne kadar güzel!

Çiseleyen yağmurda elinde sımsıkı tuttuğu pembe şemsiyemiz ile Bora'nın uslu uslu gezmesi çok şirindi. Şemsiyeyi azıcık alalım desek cool çizgisinden ayrılan Bora Bey hemen yaygarayı kopardı. Biz de onu şemsiyesinden ayırmamak için elimizden geleni yaptık.

Eee hazır buraya kadar gelmişken de Bora'nın üniversitenin Heykel Bölümü'ne ön kaydını yaptıralım dedik :) 


İlk gün epeyce bir gezdik. Bunu tahmin ettiğimiz için bir gece konaklayalım, hem doya doya gezelim birşey atlamayalım hem de dinlenmiş olalım dedik.İyi ki de öyle yapmışız!

İnternetten kısa bir araştırmayla kalacak yer olarak Hotel Edirne Palace'ı seçmiştik kendimize.Web sitesinden çok hoş ve temiz bir otel olarak görünüyordu ama önemli olan iki bebekle oraya ulaştığımızda içimize sinip sinmeyeceğiydi.Biraz da oteli ben seçtiğim için tedirgindim açıkçası ama beni mahcup etmediler. Umduğumuzdan da daha şirin bir otelle, güleryüzle hizmet veren görevlilerle karşılaştık. Gecenin 3'ünde 5'inde kaynatılmış sıcak mama sularını odamıza jet hızıyla ve memnuniyetle getiren servis görevlilerine buradan da tekrar teşekkür ediyorum! İşletme yönetimi mütehassısı, girişimci ruhum hemen kendini otel sahibinin yerine koyarak bu ara sokaktaki küçücük otelin bu şekilde dekore edilerek hizmete sunulması ve işini severek yaptıkları belli olan çalışanlarını görünce "Bravo, bravoo!" dedi!

İlk gün otele yerleşip bebek beyleri doyurup kıyafetlerini değiştirdikten sonra tabi ki gezimize devam ettik! İkinci bölümü ayrı bir post ile yayınlıyor olacağım.Şimdilik bu kadar :)

Herkese şimdiden güzel haftalar, mutlu pazartesiler...