Sayfalar

23 Temmuz 2012 Pazartesi

Hoş Bir Dinlenmece

İstanbul'da yaşıyor ve çalışıyorsanız haftasonlarını veya bayram tatillerini değerlendirmek için yakınlarda gidebileceğiniz harika yerler var. Sapanca da yakın sayılabilecek ve hatta yakın olmasa da mutlaka gidilip görülmesi gereken harika güzellikte yerlerden biri.


Sevgili arkadaşlarımız Pamuğumuz ve Osman'ımızla birlikte bardaktan boşanırcasına yağmur yağan bir İstanbul sabahında yola çıkıp eğlenceli ve maceralı (sadece yağmur) bir yolculuk sonrası internetten tesadüfen bulup rezervasyon yaptırdığımız otelimize varıyoruz.Sapanca'da bizi serin ve güzel bir hava karşılıyor.

 Otelimiz çok şirin ve çok temiz... Sapanca gölünün tam kıyısında ve harika bir manzaraya sahip. Sapanca'ya gidip şehrin tüm stresinden uzaklaşmak ve doğayla baş başa harika bir ortamda dinlenmek isteyenlere tereddüt etmeden tavsiye edebilirim. http://www.laleotel.com

Odamızın manzarası böyle...



"İyi ki buraya geldik!" diyerek mutlu mutlu gülümseyen yüzlerimiz de böyle...


Nedense evde yüzüne bakmayıp tatillerde "Sağlıklı ye sağlıklı yaşa" psikolojisinden midir nedir hevesle yediğimiz meyvelerle sanatsal fotoğraf denemelerimiz :)


Sapanca'ya gelip de Maşukiye'ye gitmeden olmazdı. Maşukiye'nin meşhur alabalık tesislerini bulmak için yola çıktığımızda yol üzerinde bu çiçekçilere rastlıyoruz. Doğal olarak hemen arabadan inip küçük bir botanik keşif yapıyoruz! 


Akasya Alabalık Tesisleri'ne vardığımızda yine bir yağmur bastırmasın mı? Hiçbirşey moralimizi bozamaz, hem biz yağmuru pek severiz! Yağmurun altında çocuklar gibi -Çocuklar gibi mi? Çocuğuz zaten!- eğlenip hemen içeri geçiyoruz. 


Zor beğenen kişiliklerimiz oturacağımız en özel masayı seçmede biraz zorlansa da en sonunda uygun yeri bulup yerleşiyoruz. Restaurantın bazı bölümleri büyük ağaç evler havasında ahşaptan inşa edilmiş bölümler. Dinen yağmurun ardından yaramaz çocuklar gibi gülüşüp sohbet ediyoruz. Güveçte kaşarlı mantar ve tabi ki geliş amacımız olan alabalıklarımızı afiyetle yiyoruz.




Yemek sonrasında gelen hesabı görünce gerçekten şaşırıyoruz. Çünkü yiyip içtiklerimizi düşününce hesap hiç de kabarık gelmiyor!  Keyfimiz biraz daha artıyor ve şirin otelimize dönüp birbirleriyle oynaşan  ördekleri izlemeye koyuluyoruz.


Oteldeki akşamımız da oldukça keyifli. Çünkü hava güzel, manzara güzel, sessizliği bozmadan uzaktan gelen müzik sesleri güzel...Sevdiklerimizde birlikte olmak çok güzel!

Bu da bu kısa tatilimizi ve şirin otel odamızı hatırlatan son bir fotoğraf...

Herkese sevgiler... 




22 Temmuz 2012 Pazar

Kemer & Olympos Antik Kenti & Çıralı

Gezenti Pamuğum'a selam ederek bana (Bora'nın Dünyası) borabebekblogspot.com'un yanı sıra eski blogum Hasır Şapka'ya devam etme konusunda verdiği ilham için teşekkür ediyor sanki çok çok geziyormuşuz gibi eskisi gibi yazmaya devam ediyorum. Eee bu arada kendisinden de şu merakla beklenen blogunu artık halka açmasını istiyoruz!

Geçen yıl mutlu & enerjik hamile bünyemin kah yan gelip yatarak kah dağ tepe aşarak yaptığı tatilden kısa notlarım. Tatile gidiyoruz derken uçuşumuz sırasında yaşadığımız o korkunç anları düşünmek bile istemezdim ama ister istemez hatırlıyor insan! Tatilin ilk iki günü gece uykularından sıçrayarak uyanmama sebep olan o anları harika geçen tatilimiz unutturdu neyse ki :)

Otele yerleşip soyunup dökünmemizin ardından zaman kaybetmeden etrafı keşfe çıkmış, ilk günden a la carte'lar için rezervasyonlarımızı yaptırmıştık :) Hamilelikten midir, oburluktan mıdır bilmem ama restaurantın birine gitsem aklım diğerinde kalıyordu, onu hatırlıyorum :) İlk günden yaptığımız bir diğer şey katılacağımız turları seçerek kaydolmak oldu. Malum rahatımıza pek düşkün olduğumuzdan ne otelde yan gelip yatmaktan, güneşin altında gevşemekten, ne de gezmeden vazgeçebiliriz biz. Burda non-stop dere tepe aşan, tehlikeli sporlar yapan sevgili dostlarımıza selam ediyorum! Onlar kendilerini biliyor :)

Fotoğraftan da görüldüğü üzere Antalya bizi hafif puslu ve esintili bir hava ile karşıladı. İlk gün denize girme hayalleri suya düştü! En azından hayallerimiz su görmüş oldu :P




Yine de ilk gün etrafı gezip, havuz başındaki çocukların arasında top peşinde koşturmaktan geri kalmadık.Akşama iyi bir yemeği hak etmemiz gerekiyordu Mehmet, Bora ve ben :)
Otelimiz Amara Wing Resort'un güleryüzlü çalışanlarından ve sıcak ortamından çok memnun kaldık. 

Çıralı ve Olympos gezisine hiperaktif ve tok sesli rehberimiz ve yaşlı amca & teyzeler eşliğinde huşu içinde çıktık. Olsun yine de eğlendik :) Bakın, tüm hamile kadınları geride bırakarak uzun yollar aşarak çıktığım Yanartaş'ta siz alevleri pek göremeseniz de görmüş gibi yapıverin! Bu fotoğrafta "Ahh, off" demeden, 20 dakikada bir tuvalete gitmesi gerekmesine rağmen hayret gitmek istemeyen bir nevi zafer kazanmış olmanın mutluluğu ile 6 aylık hamile beni görüyorsunuz :) 


Hadi kıyamıyorum, merak edenler için yakından çekilmiş bir alevli taş resmini de buraya ekliyorum! Yunan Mitolojisi'nde anlatılan Khimaira efsanesinin burada geçtiği söyleniyor. Yüzyıllardır sönmeyen ateşin altında mutlaka bir bilimsel gerçek (doğalgaz ve diğer etkenler) olsa da mitolojik efsanelere kulak vermek ve hayallere dalmak çok güzel!


"Khimaira 'yı da doğurdu Ekhidna,

söndürülmez ateşi üfleyen Khimaira 'yı,

korkunç ve büyük, hızlı ve güçlü,

bir yerine, üç kafalı Khimaira 'yı:

Biri azgın bakışlı aslan kafası,

öteki keçi, öteki yılan, ejderha kafası
Pegasos hakkından geldi bu Khimaira 'nın
koca yiğit Bellerophontes 'le birlikte."





Uzun Yanartaş yolculuğunun ardından mola ve öğle yemeğ için grupla birlikte Ulupınar'a alabalık yemeye gittik.Ulupınar deresine yerleştirilmiş masalar, muhteşem çınar ağaçları, mini mini ağaç evler karşıladı bizi.


Vee tabi aç olduğumuz için dünyanın en lezzetli balığı gibi gelen kiremitte alabalıklarımız...


Yemek yerken tanıştığımız, Mehmet'le ettikleri sohbetle bizi gülme krizine sokan ama şu an isimlerini hatırlayamadığım Trakya'lı amca ve teyze... Belki birgün burdan görürler bizi :)


Herkes giderken ben kalkmak istemedim. Hamilelik demek uyku demek! Yemek sonrası uyku bastırdı ama objektife gülümsemeyi ihmal etmedim yine de :)


Ve Olympos Antik Kenti...Sadece kapısı kalmış Tapınak...


İtiraf etmeliyim ki Olympos Antik Kenti'ni hiç böyle hayal etmemiştim.Tarihi kent öyle ilgisiz, öyle bakımsız kalmış ki bu gezi bana zevk vermek bir yana acı verdi.Tarihiyle övünmeyi pek seven ama tarihi anlatan somut eserlere sahip çıkamayan bir ülkenin bireyi olarak gerçekten çok üzüldüm.




Antik kent gezisinin ardından serinlemek ve güneşlenmek için Olympos sahiline doğru yol aldık. Olympos'ta deniz çok güzel ama çakıl ve taşlardan oluşmuş bir plajı var. O kadar terlemiştik ki hiç beklemeden serinlemek için denize girdik. Tabi her zamanki gibi hemen üşüdüğüm için benim girmemle  çıkmam bir oldu. 


Rehberimizin tavsiyesine kulak verip meşhur kavunda dondurmamızı yemek üzere Olympos ören yeri çıkışındaki çay bahçelerinden birine oturduk.Öyle sevdik ki kavunda dondurmayı tatil dönüşü bir süre bizim evde kavunda dondurma modası icat etmiştik :) Bir de aynı anda "Çekirdek,çekirdek!" diye tutturduğum için otele dönmeden önce Mehmet çantamıza çekirdek stoğu yapıp gece çekirdek aramaktan kurtulmuştu :)


Yorucu ve güzel gezimizin ardından duş alıp biraz odamızda dinlenmeye vaktimiz kalmıştı neyse ki... 
Mutlu mutlu akşam yemeği saatini beklerken:


Mum ışında romantik yemek sonrası normalde tatlı sevmeyen ben bu tatlılardan da iştahla yedim tabi ki...



Sonra biraz eğlence, biraz heyecan,biraz sıkıcı animasyon gösterisi...  Ee bizi kesmeyince uzaktan gelen müziğe kulak verip bir partiye kapılıp gittik. Durmadan gülümseyip el ele danseden Japon turistlerle bakışıp selamlaşarak bir güldük, bir eğlendik... Bora'yı içimde daha çok hissettiğim, onun pıt pıt hareketleriyle güne uyandığım son günlerin moda deyimiyle bir "babymoon" oldu bu tatil bana.


 Son gece, baktık ki tam da Mehmet'in sevdiği cinsten disco müzikleri ile şaşalı, harika bir parti bizi bekliyordu.


Bakın tatil boyunca 1 haftada 2 kilo aldığım nasıl da belli oluyor! :) Ona rağmen içmeden müzikle sarhoş olup partide dans etmek için çabaladım durdum! Mehmet'in beni zorla odaya götürdüğünü hatırlıyorum :)


Son olarak bu tatilden Bora ve bana ait sevdiğim bir fotoğrafı da (Bora'nın en net göründüğü ve benim de fena görünmediğim:)) eklemeden geçemeyeceğim. Bakınız, Bora Bebek henüz anne karnında 6 aylıkken, dünyaya gelmeden dünyayı gezmeye başlamışken :


Onun yüzünü hayal etmeye çalıştığım, onu beslemek için bol bol yiyip içtiğim, huzurla uyuduğum, onun karnıma dokunuşlarıyla uyandığım çok hoş bir tatildi. Daha hoşları Bora'nın kucağımda oldukları olacaktı, biliyordum...