Sayfalar

18 Kasım 2012 Pazar

Boralika ile Edirne Gezimiz - 2

Biliyorum, sizi istemeden biraz beklettim. Ama neyse ki siz de benim iş-güç koşturduğumu, en güzel uğraşımın Boralika'm olduğunu, bir de onun blogu olduğunu (borabebek.blogspot.com) ve üstelik son günlerde Bora'nın 1. yaşgününün yaklaşması sebebiyle iyice eteklerimin tutuştuğunu biliyorsunuz!
Edirne gezimizi anlatmaya kaldığım yerden devam ediyorum.Eski Tren Garı ve Rektörlük binasını gezdikten sonra otelimize doğru yol alırken Tunca Nehri kıyısında araçları parkedip yağmur altında fotoğraf çektirdik. Fotoğrafların böyle puslu, bizim de böyle hafif sinmiş görünmemizin sebebi çiseleyen yağmurdur biline! Arabada çocuk koltuğunda uslu uslu oturan ve kitabını okur görünen Bora 4 dakika süren fotoğraf molamız süresince kopmuş ve hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı. Kapıyı açıp onu o halde görünce çok üzüldük... Merak etme, bundan sonra yağmur da yağsa beraber ıslanacağız o yağmurlarda sevgili oğluşka!
Buradan sonra otelimize geçip kısa bir dinlenme ve minik Bora ile Tolgahan'ı doyurma molası verdik. Bundan 3-4 hafta önce Bora'da ciddi bir iştahsızlık vardı, çok aç olduğunda dahi mama yemek istemiyordu. Aşağıdaki fotoğrafta yemek yememek için bana yalvarırcasına bakan ve ağlayan Bora'yı ve kararlı ifademle beni görebilirsiniz :) Neyse ki zorla da olsa Bora'yı doyurmayı başarıp kıyafet de değiştirip dışarı çıkmaya yeniden hazır hale geldik. 
Selimiye'ye doğru yol alıp araçları sokak arasında ilginç çingene bir otoparkçıya teslim edip Edirne Arkeoloji ve Etnografya Müzesi'ne girdik. Müzeye girer girmez arabasında kaykılan Bora zorla doyurulmuş midesiyle uykuya hazırlanıyor gibiydi :) Karşısında 32 dişini göstererek gülümseyen annesi ise hayatında hiç müze görmemiş gibi...
Müzedeki eserlerin çoğu prehistorik dönemden kalma. Eski Yunan, Roma ve Bizans eserleri sergileniyor. Müzenin etnografya bölümünde Osmanlı dönemine ait yaşam tarzını yansıtan eşyalar, özenle giydirilmiş mankenler yer alıyor.Osmanlı dönemi gelin ve damatlarını temsil eden mankenler müzeye ilk girişte dikkatimizi çeken objeler arasında oldu.
Edirnekari ağaç işlemeleri, sandıklar, dolaplar, sedirler...Paha biçilmez bir sanat eseri görünümüyle bu yüklük dolabı kapağı Gökçe'yi ve beni büyüledi!
Deniz kaplumbağası kabuğundan yapılmış olan kaşıklar, ibrikler, nargile takımları, Helenistik krallardan kalma sikkeler de oldukça ilgi çekici geldi. Bunların dışında müzenin diğer bir bölümünde fosil vitrinlerinin yer aldığını görünce ilgimiz ve şaşkınlığımız daha da arttı.Paleontolojik döneme ait bu fosiller arasında Edirne ve çevresinde bulunan fil, gergedan ve at türünden hayvanların diş, çene kemiği ve omurga kemiklerine ait parçalar yer alıyor.


Müzenin diğer bir bölümünde ise arkeolojik kazılardan elde edilen buluntular yer alıyor.Burdaki arkeolojik buluntuların en eskisi Enez Hocaçeşme Höyüğünde bulunan eski Orta-Neolitik-İlk Kalkolitik döneme ait günümüzden 7400 yıl önceye ait taş, kemik ve pişmiş topraktan yapılmış eserlerden oluşuyor. Pişmiş topraktan yapılmış kadın başlarının bulunduğu vitrin tarih boyunca kadınların saç modellerini gösteriyor.
Müzede o kadar çok eser var ki sayfalarca anlatılabilir.Müzeyi gezdikten sonra asıl ve en önemli hedefimiz olan Selimiye'ye doğru yürüdük. Yürüyüş uzun sürmedi, çünkü müze ve cami hemen karşı karşıyalar :) Bora arabasında uyurken biz el ele Selimiye önüne doğru ilerleyip karşıdan Gökçe ve Kürşat'a Selimiye hatırası bir poz verelim dedik :)
Tam da o anda güneş güzel yüzünü gösterdi bize, bu muhteşem minarelerin arasından :)
Bizim küçük paşalar arabalarında keyif yaparken biz sırayla caminin içini gezdik. Selimiye'nin kapısından girer girmez buranın ulvi havası insanı sarıp sarmalıyor.Kubbe'deki nakışlar, motifler başka söze gerek yok dedirtiyor! Ben de daha fazla anlatmıyorum ve herkesi mutlaka Selimiye Camii'ni görmeye davet ediyorum!
Ve bu muhteşem camiyi gezdikten hemen sonra Selimiye Camii Külliyesi'nde bulunan Türk İslam Eserleri Müzesi'ne gittik. Büyük usta Mimar Sinan'ın balmumundan yapılmış heykelinin bulunduğunu daha önce duymuştum ancak bu kadar gerçekçi olduğunu söylemiş olsalar da hayal edememiştim. Gözlerimize inanamadık, sanki canlı gibiydi! Sakalları, yüzünün derisi, parmakları, elinin üzerinde tüyleri özenle ve öyle gerçekçi yapılmıştı ki hala hatırladıkça şaşıyorum!
Müzenin avlusunda artık yok olmuş olan 15. yüzyıl mezarlıklarından derlenerek müzeye getirilen mezar taşları sergileniyor.Müze içerisinde farklı farklı eserleri bir arada bulunduran odalar mevcut.
Tekke Eşyaları Odası, Kırkpınar Odası, Ağaç İşleri Odası, Çorap Odası, Mutfak Eşyaları Odası,Cam Eşya Odası,Porselen ve Seramik Odası,Ölçü Aletleri Odası,Balkan Harbi Odası,Silah Odası, Sarayiçi Odası, İşleme ve Levhalar Odası...Aşağıda sol başta yer alan resim bu odalara giderken geçtiğimiz koridorun tavanına işlenmiş bir tasarıma ait.Benim çok ilgimi çekti...
Aşağıdaki fotoğrafta eski sünnet yataklarını temsil eden süslenmiş bir yatağı ve bizim pehlivanların poz verdiği Kırkpınar odasını görebilirsiniz :) Gökçe o sırada ağlayan minik Tolgahan ile ilgilenmekle meşguldü ama yine de göz ucuyla bu sünnet yatağına bakmadan geçmedi :)
Bu müze gezimizi de bitirdiken sonra tarihi Selimiye Arastası'na gitmek üzere külliyenin tarihi merdivenlerinden inmeye başladık. Nasıl mı? İki tane kocaman ve oldukça ağır bebek arabası, bebeklerin eşyalarını barındıran sırt çantaları ve bizim çantalar ve bebekler... :) Yine de zevkliydi o tarihi basamaklardan döne döne inmek :)Bir baktık Arasta Çarşısı'nın içindeyiz!Oldum olası tarihi çarşılara bayılırım. Kapalı Çarşı'nın, Mısır Çarşısı'nın içinden her geçtiğimde (bir zamanlar hergün geçerdim, mezuniyetten sonraki ilk işim Beyazıt-Eminönü arası bir bankadaydı...) o farklı kokuyu içime çeker, loş ışıklar altındaki bu eski dükkanları, satılan otantik eşyaları incelerim.
Selimiye Arastası'nı da baştan başa gezdik. Gökçeler meşhur Edirne meyve sabunlarından aldılar. Bana yıllar önce Nazan Edirne'de okurken getirdiği için ve fazlasına da evde yer olmadığı için almadım.Biz de her zamanki gibi Mehmet'le bir dolu magnet ve Edirne hatırası havlular aldık. Artık yorulmuş ve meşhur Edirne yaprak ciğerlerinin hayaliyle kendimizden geçmiştik ki Arasta'nın kapısından çıkar çıkmaz ciğercileri de dizi dizi karşımızda gördük :) Edirne'yi bilen arkadaşlarımız bize mutlaka Aydın'da ciğer yememizi önermişlerdi. Mehmet ve Kürşat da henüz çarşının içindeyken Aydın'ı arayıp rezervasyon yaptırmak istediler. Ancak Aydın'da telefona çıkan kişi rezervasyon kabul etmediklerini, 1-2 saat sonrasını bile bilemediklerini söyleyip umursamazca telefonu kapayınca dünyanın en lezzetli ciğerini de yapıyor olsa bizim gururlu beyler oraya gitmezdi! Nitekim de öyle oldu :) Zaten yanımızda iki minik bebek varken 1-2 saat daha bekleyip yollarda aç aç gezme lüksümüz yoktu.Arasta'nın karşısında gözümüze en hoş görünen ciğerciye yani Çınaraltı'na gidip güzel bir masaya kurulduk.İyi ki de beklemeden gitmişiz.Çorbası, piyazı, ciğeri öyle lezzetliydi ki...Bir de yemek öncesi masamıza getirilen ve benim şu an ismini hatırlamadığım kupkuru acı biberler de güzeldi. Kim yiyebilir, kim yiyemez iddiası yaptık kısa bir süre. Ben bir biberin yarısını yiyebildim :) Diğerleri ucundan azıcık :)
Karnımızı güzelce doyurduktan sonra yine otelimize döndük. Bora nerdeyse 3 saattir mışıl mışıl uyuyordu. Otele giderken arabada uyandı :) Otel görevlileri bizim sık sık iki bardak kaynamış su istememize alışmışlardı, yine suyumuzu isteyip mamamızı yaptık.Bora doyup biraz kitap okudu, biraz oyun oynadı, biraz tv izledi. Biz de dinlendik :) Ama Edirne merkezi akşam görsek, biryerlerde bir kahve içsek, tatlı yesek iyi olurdu. Benim de boğazım ağrımaya başlamıştı. Gökçelerle mesajlaşıp hazırlandık ve lobiye indik. Bora ele avuca sığar mı? Lobi de ona dar geldi :) Resepsiyon görevlisi abla bize romantik şarkılar çaldı, biz de hazır ortada kimseler yokken çılgınlar gibi dansettik ve kıkır kıkır güldük :)
Gökçelerin inişi uzun sürünce ben Tolgahan'ın rahatsızlandığını tahmin ettim. Ne yazık ki doğru tahminmiş. Minik kuzu, tatlı kuzu odada sürekli ağlamış :( İstanbul'dan gelirken gaz sancısı diyerek eve gönderen doktora güvenip Gökçe'nin de istemesi ile bu geziyi ertelememiştik.Ama Tolgahan'ın bir ağrısı, bir derdi vardı ki bu kadar ağlıyordu :( Ben Edirne'de hastaneye gitmeyi önerdim, Gökçe ve Kürşat nasılsa yol çok uzun değil diyerek İstanbul'a dönmeye ve kendi doktorlarına gitmeye karar verdiler. İyi ki de öyle yapmışlar.Taolgahan'ın kannda enfeksiyon varmış, o gece hemen tedavisi planlanmış paşamın.
Biz çeyizimiz çemberimizle odaya epeyce yerleştiğimiz için o gece dönmedik.Gökçeler'i uğurladıktan sonra dışarı çıkıp biraz merkezi gezdik ve sıcak birşeyler içtik.Boğazıma da iyi geldi...
Kısa Edirne gezimiz güzeldi. Tolgahan iyi olsa daha da güzel olurdu ama neyse ki iki gün sonra iyileşti yakışıklı beyefendi :) İyi haberlerini almak bizi de mutlu etti :)
Canım oğlum Boralikam ve yakışıklı arkadaşı Tolgahan için büyüdüklerinde önünde böyle tatlı bir bebek gelin oturan güzel bir gelin arabası ile düğünlerine güle oynaya gitmelerini diliyorum!
Şimdilik benden bu kadar...
Herkese şimdiden güzel, güneşli bir pazar günü diliyorum :)
Sevgiler...

14 yorum:

  1. Hem gezmişsiniz,yemişsiniz,içmişsiniz,yağmurda ıslanmışsınız:))Çok güzel ya,maşallah size:)2 bebekle kolay değil aslında.Bora neden yemiyorsun,anneni üzüyorsun:( Zorla yemek yedirdiğin resim çok güzel:)Buluşamadık bir türlü,göremedim Borayı:( Yazın kesinlikle çok güzel bir Edirne rehberi olmuş,saklayaağım:)Çok öptüm canım:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet canım iki çocukla kolay değil gibi görünüyor ama tatil kısa sürünce bana kolay oldu :) Yalnız Tolgahan'ın rahatsızlığı zorladı biraz. Bebekler sağlıklı olduğu sürece gezilebilir bence hem onların sağlığı, hem bizim sağlığımız için :) Hem de anneler bir güzel dinlenmiş oluyor, ekmek elden su gölden olunca ohhh! O zaman da daha çok vakit kalıyor paşacıkla ilgilenmeye, oynamaya :) Biliyorum siz de Ege'cikle güzel güzel geziyorsunuz annesi...
      Ben de çok öpüyorum seni ve Ege'mi :) Görüşmek üzere...

      Sil
  2. Ne kadar güzel,dolu dolu bir post olmuş..Resimler,mekanlar çok güzel..Gezmek istediğim yerler arasında hiç Edirne aklıma gelmemişti..Bir köşeye not ettim..Zamanı gelince hatırlarım:)Bu faydalı ve zevkli post için çok teşekkürler sevgiler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim canım, beğenmene çok sevindim :) Evet pek gezme mekanı olrak akla gelecek yerlerden değil Edirne ama İstanbul'a yakın oluşu ile cazip geldi bize...Tekrar gitmek isterim, siz de giderseniz güzel vakit geçirirsiniz umarım :)

      Sevgiler...

      Sil
  3. Nazlı Bora seni, anneciğini üzmeden yesene yemeğini:)Kıyamam arabada annesiyle babasını göremeyince ağlamış demek..
    Canım ya o kadar özendim ki gezinize okuyunca eşime de dedim biz de gidelim, ciğer yiyelim, camileri gezelim diye:) İnşallah bunu yaparsak bu yazını tekrar tekrar okuyacağım, çok öptüm seni ve oğluşunu:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sorma canım nazlı ki ne nazlıydı...Şimdi düzeldi Allah'a şükür, kuş gibi açıyor ağzını mama geleceği zaman :)
      Gidin gidin siz de canım, tamamem iyileşmişsindir umarım bu arada? Sormaya çekindim :) Yorumlardan gördüm iyileşmiş olmana çoooook sevindim :)

      GÖrüşmek üzere, ben de çok öpüyorum Ege Demir'i ve seni :)

      Sil
    2. Canım benim çekinme sakın, zaten iyimi de kötümü de hep sizinle paylaşıyorum;) Daha iyiyim çok şükür, daha da iyi olacağım inşallah:)

      Sil
  4. Da da da damm ben geldim.Anlaşılan Bora'yı oradan seni buradan takip edeceğiz.Bayılırım gezi tanıtımlarına.Eline sağlık:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hoşgeldin canımmm :)Evet oğlumu ordan beni burdan izleyin :) Beğenmene sevindim çoook öptüm sizi :)

      Sil
  5. Çok güzel ve faydalı bir yazı olmuş.Bir yerde saklanmalı bu bilgilendirici yazı.Bebeklerle de olsa iyi vakit geçirip,gezebilmişsiniz bu çok iyi :)Resimler çok güzel,Edirne'ye gidip görülmesi gereken yerler arasında böylelikle:)Yemek yedirmeye çalıştığın fotoğraf çok hoş olmuş :)Tarih kokan bir yazı olmuş :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim Özlem'ciğim, bir gün sen de gel gezelim Bora'nla :)

      Sil
    2. Benim gezmeden önce Bora'mı yemem lazım ama :)

      Sil
  6. derya ne güzel gezmişsiniz. Çocuklarla zor olsa da sen tadını çıkarmışa benziyorsun...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim canım,neler yapıyorsun? Evet çocuklarla da güzeldi :)

      Sil

Yorumlarınızı çok seviyorum :)